Josef Stalin, Gürcü asıllı bir Sovyet liderdir ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin Genel Sekreterliğini yürütmüştür (1922-1953). Stalin, 1924 yılından ölümüne kadar Sovyetler Birliği’ni diktatörlük rejimi ile yönetti ve bu süreçte endüstriyel ve askeri güç haline getirdi, fakat totaliter politikaların yanı sıra milyonlarca Sovyet vatandaşının hayatına mal oldu. Stalin döneminde çalışma kampları, zorunlu kolektivizasyon, kıtlık ve yargısız infazlar sonucu 3 ile 20 milyon arasında insan hayatını kaybetti.
Josef Stalin, Vladimir Lenin’in ölümünden sonra Genel Sekreterliğine seçilmiş ve 1927 yılında Sovyetler Birliği’nin liderliğine yükselmiştir. İdeolojik olarak Marksizmin Leninist yorumuna sadık bir komünist olan Stalin, Marksizm-Leninizm olarak resmileştirilen bu fikirlerin yanı sıra kendi politika ve uygulamalarından dolayı Stalinizm olarak tanımlanmaya çalışılmış, ancak Stalin bu tanıma karşı çıkmıştır.
Stalin, 20. yüzyılın önemli figürlerinden biridir. Uluslararası Marksist-Leninist hareketi tarafından işçi sınıfının ve sosyalizmin bir şampiyonu olarak kabul edilir. Ekim Devrimi’nin tasarımında ve başarısında önemli bir rol oynayan, Rus İç Savaşı’nda cephe komutanlığı yapan ve II. Dünya Savaşı’nda zafer kazanan Kızıl Ordu’nun başkomutanı Stalin, 1930’lu yıllardaki Sovyet ekonomik kalkınma ve II. Dünya Savaşı’ndaki zaferle güçlenen popülaritesini Rusya ve Gürcistan’da korudu.
Rusya’daki bir ankette 20. yüzyılın en başarılı üçüncü lideri olarak seçildi. Stalin, tarihsel etkisinden dolayı çok sayıda tarihçi ve yazar tarafından araştırılan önemli bir figürdür ve hakkında en çok eser yazılan siyasetçilerden biridir. Ancak, Stalin’in totaliter hükûmeti tarafından yapılan kitlesel baskılar, etnik temizlik, sürgünler, yüz binlerce infaz ve sonuçları milyonların ölümüne neden olan kıtlıklarla suçlanmaktadır.
Çocukluğu ve İlk Yılları
Josef Stalin, 18 Aralık 1878 tarihinde Gori’de doğdu. 7 yaşında çiçek hastalığına yakalandı ve bu hastalığın sonucu yüzünde kalıcı izler bıraktı. 10 yaşında, Gürcü çocukların Rusça eğitim aldığı bir rahip okulunda eğitimine devam etti. 12 yaşında, iki at arabası kazası sonucu sol kolunun sakatladı ve hayatı boyunca tam iyileşemeyen bir yaralanma aldı. 16 yaşında Gürcü Ortodoks Rahip Okuluna gidebilecek hak kazandı ancak otoriteye karşı başkaldırarak huzursuzluk çıkarınca 1899 yılında okuldan atıldı.
Bu dönemde, Lenin’in eserlerini okudu ve Marksist bir devrimci olma yolunda karar verdi. Tiflis’teki RSDİP örgütüne katıldı ve 1901 yılında Tiflis’te Çarlık askerleri tarafından bastırılan 1 Mayıs gösterilerini organize etti. Daha sonra Batum’a geçti ve petrol işçilerinin örgütlenmesinde rol aldı. Mart 1902’de petrol işçilerinin greve gitmesine etkisi oldu. 1903 yılında Bolşevikler tarafından kabul edildi. Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi 2. Kongresi’nde kararlı ve devrimciliğe destek veren tutumu, Lenin’in dikkatini çekti ve RSDİP ve Bolşeviklerin Kafkas bölgesinin temsilcisi konumuna geldi. Sürekli izlenmesine rağmen, profesyonel bir devrimci olarak illegal parti faaliyetlerini gözardı etmeden yürüttü. Özellikle propaganda, grev örgütlenmesi, banka soygunları gibi alanlarda faaliyet gösterdi.
1905 ve sonrası
Josef Stalin, 1905 Devrimi sırasında Tiflis’de bulunuyordu. Aralık ayında, Bolşevik Konferansı’na seçilen bir delegenin yer aldığı ve daha sonra Finlandiya’ya taşınan toplantıya katıldı. Tiflis’e döndükten sonra Çarlık askerlerinin ve Karayüzlerinin devrimi bastırdığını ve katliamların başladığını fark etti. General Fyodor Griyazanov’a düzenlenen başarılı bir suikast saldırısına katılan Yosif, 1906 yılında Stockholm’deki 4. Kongreye de katıldı. Burada Kliment Voroşilov, Feliks Dzerjinski, Grigori Zinovyev, Aleksey İvanoviç Rikov gibi isimlerle tanıştı ve Mihail Kalinin ve Stepan Şaumyan gibi eski dostlarıyla tekrar buluştu.
1905 Devrimi sırasında Tiflis, Gürcistan’da bulunan Josef Stalin, Aralık ayında Sankt-Peterburg’daki Bolşevik Konferansına seçildi ve Tampere’deki toplantıya katıldı. Ancak, Tiflis’e döndüğünde devrimin bastırılmasını ve katliamların başlamasını görür. Çarlık askerlerinin ve Karayüzlerin yapmış olduğu katliamlar sonrası, General Fyodor Griyazanov’a yapılan başarılı suikast saldırısına da katıldı. 1906 yılında Stockholm’deki 4. Kongreye katılarak Kliment Voroşilov, Feliks Dzerjinski, Grigori Zinovyev, Aleksey İvanoviç Rikov gibi isimlerle tanıştı ve Mihail Kalinin ve Stepan Şaumyan gibi eski dostlarıyla yeniden buluştu.
15-16 Temmuz 1906 akşamı, Yosif Visaryonoviç Cuğaşvili Yekaterina Svanidze ile evlendi ve bir oğlu olan Yakov dünyaya geldi. Bolşevik Parti banka soygunlarını yasaklaması nedeniyle geçici bir süre partiden istifa etti ve Bakü’ye kaçtı. Bakü’de yapılan faaliyetleri sürdü ve Çarlık taraftarlarına karşı örgütlenmeyi hızlandırdı. 27 Nisan 1907 tarihinde Stepan Şaumyan ile birlikte Birleşik Krallık’a geçerek 5. Kongreye gözlemci delege olarak katıldı. Bu dönemde eşi Kato, tifo hastalığından dolayı hayatını kaybetti. Eşinin çok genç yaşta ölümü Stalin’i çok derinden etkiledi.
Bakü’de bulunduğu dönemde, Stalin Müslüman işçiler arasında örgütlenme faaliyeti yürüttü. Parti içindeki işçiler tarafından sevilirken, partili aydınlar tarafından kaba davranışları ve sert politikaları beğenilmedi. Bakü’de Çarlık yanlısı Karayüzler örgütü ile mücadele etti ve Bolşevikler için petrol madeni sahibi zenginlerden para toplandı. Bu yıllarda, Lenin’den sonra Kafkasya’daki parti tabanında en etkili kişi o
1911 yılında, Bolşevik örgütlerinin bulunduğu Moskova veya St. Petersburg’a gitmeyi amaçlayan bir kişi, Sankt-Petersburg örgütüne katıldı. Ocak 1912’de yapılan ve Bolşeviklerin ayrı bir parti olduğunu açıkladıkları Prag Parti Konferansına delege olmasına rağmen katılamayan kişi, ilk kez Merkez Komitesine seçildi. Örgüt içinde yazılarında ve parti içinde Rusça “çelik adam” anlamına gelen Stalin mahlasını kullanmaya başladı.
Temmuz ayında yakalanmasına rağmen Sibirya’daki Narym kasabasından kısa sürede firar etmeyi başaran Stalin, Bolşevikler ve Menşevikler arasındaki birliği savundu. Lenin, Polonya sınırları içinde bulunan Kraków’a çağrıldı ve Bolşeviklerin ayrı bir siyasi hatta kalmasını savunuyordu. Stalin, Viyana’daki Bolşeviklerin yanına gitti ve burada Marksizm ve Ulusal Sorun adlı ünlü eseri yazdı. 1913 yılının Şubat ayında Sankt-Petersburg’a dönen Stalin, tuzağa düşürüldü ve son sürgün olan Kuzey Kutup dairesindeki Turhansk bölgesindeki Kureika köyüne gönderildi. 1916 yılının Aralık ayında, I. Dünya Savaşı sırasında zor durumdaki Çarlık rejimi tarafından orduya alınması için çağrıldı ancak sol kolundaki sakatlık nedeniyle askere alınamadı. Şubat Devrimi patlak verdi ve 12 Mart günü Sankt-Petersburg’a gelerek özgür kaldı.
Ekim Devrimi ve Kuruluş
1917 yılının Şubat Devrimi sonrasında, Lev Kamenev ve Matvei Muranov ile birlikte Petrograd’a dönüş yapıldı. Bu dönemde Bolşevik liderler Şubat Devrimi’ne hazırlıksız yakalanmıştı ve önde gelen tüm liderler, Batı Avrupa ülkelerinde veya yurt içinde sürgündeydi. İkincil derecedeki önderler Vyaçeslav Molotov ve Aleksandr Şlyapnikov yönetimi ele aldı. Bolşevik yayın organı Pravda, Geçici Hükümeti sert bir şekilde eleştiriyordu. Stalin, Kamenev ve Muranov şehre geldiğinde, Pravda’nın başına geçti ve Geçici Hükûmete karşı ılımlı bir siyaset izlemeye başladı. Ayrıca Menşeviklerle birleşmeyi önerdi.
İsviçre’de sürgündeyken durumu izleyen Lenin, bu siyasi tutumdan rahatsızdı, ancak duruma müdahil olamadı. İsviçre’de sürgün içerisinde olan savaş nedeniyle ülkesine dönmek isteyen Lenin, Alman İmparatorluğu ile görüşmeler yapmak için Fritz Platten’in aracılığıyla hareket etti. Sonunda bir anlaşma sağlandı, Lenin ve diğer Rus sürgünler Nisan ayı başında Petrograd’a gelen Mühürlü Tren yolculuğu ile döndüler. Lenin geldiğinde, Pravda’nın hükûmet tarafından desteklenen siyasi yanlılığını reddetti ve Nisan Tezleri olarak bilinen kararlarını açıkladı. Bu tezlere göre, parti Geçici Hükûmet’e kesinlikle destek vermeyecek, aksine tüm güç Sovyetlere verilecek ve örgütlenilecektir. Temmuz Günleri olarak bilinen işçi ve asker ayaklanmasından sonra geçici hükûmet Bolşeviklere karşı kovuşturma başlattı. Stalin, Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin 6. Kongresinde Lenin’in Geçici Hükûmet tarafından aranması üzerine teklif edilen ve Lenin’in teslim olması öngörülen fikirlere şiddet.
İktidar Dönemi
Stalin, 1922 yılında Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreterliği seçildi. Bu karar, Stalin’in iktidarının sağlanmasına yardımcı olan önemli bir adımdı. Stalin’in iktidarı, Sovyetler Birliği’nin en yüksek yönetim merkezi haline geldi.
Bolşevikler, Beyaz Terör’ü kesin bir şekilde yendikten ve monarşi destekçilerini ülkeden sürdükten sonra, federal yapı konusunda tartışmalar başladı. Stalin, Milliyetler Halk Komiseri olarak, diğer cumhuriyetlerin Rusya Federatif Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nde özerk bir teşkilatlanma gerektiğini savundu. Lenin, bu görüşe karşı çıkarak, tüm cumhuriyetlerin eşit statüde birleşik bir federasyon oluşturan bir plan hazırladı. Gürcistan Komünist Partisi’nin özerk hareket etme isteği, Gürcü asıllı olmasına rağmen, Stalin’in sert müdahalesine sebep oldu. Lenin, bu durum üzerine, Stalin’in genel sekreterliğin boşaltılmasını önerdi. Ancak, Stalin’in önerisiyle, Abhazya ve Güney Osetya bölgeleri Gürcistan’daki özerk cumhuriyetler olarak tanındı.
Lenin’in erken ölümü sonrasında, kolektif bir yönetim idaresi devralındı. Troçki’nin uzlaşmaz tutumu, Zinovyev ve Kamenev tarafından Stalin ile bir ittifak kurularak Troçki’nin sürgün edilmesine sebep oldu. 1927 yılında, Stalin’in mutlak iktidarına geçerken, ekonomik alanda da I. Beş Yıllık Plan kabul edildi. Sanayi ve tarım alanlarında belirlenen planlar, hızlı bir kalkınmayı amaçlamaktaydı.
Lenin tarafından enerjinin kalkınmanın temeli olarak kabul edildiği komünizm, Sovyet rejimi tarafından gerçekleştirildi. Elektrik enerjisi ülkenin her köşesinde hidroelektrik santralleri tarafından sağlandı. Sanayi sektöründe ağır sanayi üretimine odaklandı ve tarımsal alanda kolektifleşme yoluyla topraklar sovhoz ve kolhoz olarak ikiye ayrıldı. 210 bin kolhoz çiftliği ve 6 bin tarım istasyonu kuruldu ve bu istasyonların 500 bin traktörü mevcut hale getirildi. Ancak, eski toprak aristokratlarının kolektifleşmeye katılmamaları ve sabotaj faaliyetlerinin başlaması, verimin bazı bölgelerde düşmesine neden oldu. Özellikle Batı Ukrayna’da kolektif çiftliklerin yağmalanması ve tarlaların ve istasyonların ateşe verilmesi kıtlığa yol açtı ve Stalin’in sert tedbirler almasına sebep oldu.
Ölümü
Stalin, 5 Mart 1953 tarihinde hayatını kaybetti. Ölümünden sonra, Nikita Kruşçev, 20. Kongre ile Stalin’in yanıltıcı uygulamalarını açıkladı ve anti-Stalinizasyon kampanyası başlattı. Kongre’de, Stalin’in portreleri ve heykelleri halkta sessiz ve yavaş bir şekilde kaldırılmasına karar verildi, böylece tepki ve karışıklık yaratmamaya çalışıldı. Bu kampanya, Brejnev dönemi’ne kadar devam etti. 1977 yılında, Sovyetler Birliği Marşı’nın sözleri de yeniden düzenlendi ve Stalin’e yönelik atıflar marştan çıkarıldı. Daha sonra, Gorbaçov döneminde, Stalin, Sovyetler Birliği’nin yaşadığı sorunların suçlusu olarak görüldü ve anti-tez olarak Glasnost ve Perestroyka kavramları ortaya çıktı. Gorbaçov, 1987’de, Büyük Ekim Sosyalist Devrimi’nin 70. yıldönümü kutlamalarında yaptığı konuşmada, 1930’lu yıllardaki tasfiyelerin parti ve devlete büyük zarar verdiğini belirtti, ancak Stalin’in Sovyetler Birliği’nin ekonomik kalkınmasındaki önemli rolünü de kabul etti.
TURANINSESİ:Haber