Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mehmet Tahir MİROĞLU

GELECEKTEKİ BÜYÜK SORUN!

GELECEKTEKİ BÜYÜK SORUN!
Evet geleceğimiz ciddi anlamda tehlike altındadır. Milli mücadele döneminde binlerce şehit veren bu ülke bugün dalkavukların istilasına uğramış, her karış toprağı bu güruhla dolmuştur.Maalesef yaşanılacak bir mahal bırakmamışlar. Kimden mi bahsediyorum? Elbette mülteci istilasından.Mülteci; belli bir devlete mensup olan halktır. Bu halklar tarih boyunca zaman zaman bulundukları yerlerden savaş ve zulüm sebebiyle göç etmek zorunda bırakılırlar.İnsanlık tarihi boyunca bu hep böyle olmuştur. Bu toplumların göç ettikleri devletlerde ekonomik istikrarsızlık, sosyo-kültürel, siyasi düşünce, kültürel çatışma ve demokratik yapılarda bozulmalara mahal vermiş, toplumun güvenini ve güvenliğini derinden etkilemişlerdir. Ülkemize 1492’de on binlerce Yahudi göç etmiş sonraki dönemlerde ise Macar, Kafkas, Yunan, Balkanlardan gelen mülteciler, Katar, Suudi Araplar ve diğer Arap gruplar, ABD ve NATO üslerinde bulunan kişiler gibi çeşitli ırklara mensup bireylerin göç etmesiyle karma beşer topluluğu oluşmuştur. 2011 yılında ise Suriye’nin iç savaşı nedeniyle ilk etapta dört milyon olmak suretiyle ülkemize göç eden Suriyeli sayısı on milyonu aşarak ciddi bir göç dalgası oluşturmuştur.Bunların akabinde yaklaşık olarak bir milyon Afganistanlı ve binlerce Pakistanlı gelmiştir.Bunların içerisinde binlerce ajan ve terörist bulunmaktadır.Yaşanan bu göç dalgası programsız, plansız, projesiz şekilde gerçekleşmiş, haliyle ciddi sorunlara mahal vermiştir. Bu sorunlar neticesinde ortaya çıkan sağlık, eğitim, iletişim, ulaşım, işsizlik, değer yargıları, gece kondu, gruplaşma gibi ciddi sorunlar yakın zaman diliminde baş göstermiştir. Bu göç dalgasıyla birlikte gelişen sosyo-ekonomik çöküntü ve kültürel çatışmayla birlikte gelişen olumsuzluklar, beraberinde hızla tüketim ve yoksulluğu getirmiştir. Sağlıksız ve güvensiz ortamların çoğaldığı bu dönemde çağdışılıkla beraber kültürel yozlaşma gelişmiş, akabinde düalist toplum modeli ve sınıfsal farklılık ortaya çıkmıştır.Bugün sayıları gittikçe artan bu mülteciler bir şehir kurmak isterlerse Batman ili gibi on il kurabilecek çoğunluğa erişmişlerdir.Hızla üreyen bu mülteciler yeni bir jenerasyonla ortaya çıkmıştır. Bu jenerasyon eğitimsiz, aile terbiyesi olmayan, üstünkörü hareket eden, bağlı oldukları tarikat ve cemaatler ile gruplaşan ve tam bir zombi topluluğu oluşturan modellerle türemiş durumdalar.İşin en tehlikeli yanı ise tarikatların teşkilatlanması ve ayaklanmasıdır.Bu gruplaşma düşünülemeyecek kadar büyük bir sorunu gözler önüne sermektedir.Bu ayaklanmaya terör örgütlerinin destek vermesi halinde yaşanılacak ağır vukuatın vahametini aşikar şekilde ortaya koymaktadır. Bunu düşünmek bile korkutucu derecede dehşet vericidir.
Fransız ihtilaliyle başlayan ulus devlet anlayışı anayasamızın 66. Maddesinde ifade bulmuştur.Ancak gelinen noktaya bakıldığında ulus devlet anlayışı tamamen yok edilmiş, yerini karma bir yapı almıştır.ABD senatosunda alınan karar için zemin tamamen hazırlanmış, ülke kaos ortamına doğru hızla ilerlemektedir. Salt bir olguyu saptamak su götürmez bir gerçektir. Ereğiniz ülkenin kalkınması, milletin huzur ve refahının yükselmesi ise mültecilerin deport edilmeleri için kendi bölgelerinde Türkiye Cumhuriyetine bağlı olarak kalmaları, topraklarının da Türkiye’ye bırakılmaları en doğru yol olacaktır. Eğreti çözümler bulmak abesle iştigal bir iş olacaktır.
Bir zaman sonra MÜLTECİLERİN hak talep etmeleri halinde meclis kürsülerinde tartışılan Türk-Kürt meselesi yakın zamanda yerini mülteci sorununa bırakarak çetrefilli bir duruma dönüşecektir.Artık geçmişte yaşanılan milli mücadele dönemi yineleyecektir.Her karış toprağı ecdadımızın kanıyla sulanmış olan bu kutsal toprakların mülteciler için kiralık hane olarak kullanılması vicdanın kabul edeceği bir durum değildir.Kast sisteminin uygulandığı bu dönemde, üvey evlat muamelesi gören halkımızın sosyal devlet ilkesi ve hukuk devletinin bir gereği olarak haklarının teminat altına alınması elzem bir durum teşkil etmektedir. Anayasanın 5.10.12 ve 66. Maddelerinin tatbiki ivedilik gerekmektedir.Mültecilerin gönderilmesi sadece Suriye devletinin yetkilileriyle bitecek iş değildir.Suriye parçalanmış ve her parçasında eli silahlı terör örgütleri de bulunmaktadır.MÜLTECİLERİN GÖNDERİLMESİ İÇİN;
Yapılan maddi yardımın derhal kesilmesi
Sürekli demokrasiden bahseden insan haklarını savunan, çağdaş medeniyet seviyesine ulaştıkları bilinen Avrupa ve ABD’ye gönderilmeleri en karlı iş olacaktır.
Bu ülkelere gitmeleri için olanakların kolaylaştırılması gerekmektedir.
Vergi sistemine tabi tutulmaları
Kaldıkları gün sayısınca ödeneğe mahkum edilmeleri
Birleşmiş milletler öncülüğünde bir fon oluşturulmak suretiyle insan onuruna yaraşır, yaşanılacak bir TOKİ şehri kurularak, güvenliği sağlanılmış, iş imkanı yaratılmış, demokratik hakları teminat altına alınmış şekilde deport edilerek geçişleri sağlanılabilir.
Türkiye Cumhuriyeti için 3 yıl boyunca askerlik görevinin ifasını sağlayarak bu süre içerisinde Türkiye’ye bağlılıklarını sağlamlaştırmak gibi önemli çözüm yollarını bularak bu sorunu çözmek gerekmektedir.
Sonuç olarak mülteciler hangi devletten veya hangi ırk veya milletten olursa olsun bugün ülkemiz için ciddi anlamda tehlike arz etmektedir.Geleceğimizin sağlıklı ve güvenli olması için bu sorunun çözümü ivedilik gerektirmektedir. Aksi halde kaos kaçınılmaz olacaktır. İşte devletin demokratik, sosyal ve hukuki yapısı şimdilik tatilde olup, yakın zaman içerisinde de ağır vukuat sonrası tedavülden kalkacağı gözükmektedir.Bu işin sonunda da kimsenin karlı çıkmayacağı aşikardır.Üç papaz ve üç maymunu oynayanlar bedelini ağır ödeyecektir.

Mehmet Tahir MİROĞLU

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Reklamı Geç