AK Parti iktidarının yanlış tarım politikaları, şehirleşen köyler, bitirilmekte olan köylülük ve köyden kentlere yoğun göçler yüzünden tarımsal üretimimiz azalmakta; tohumlarımız, topraklarımız, kültürümüz, alıştığımız tatlarımız ve geleneksel beslenme şeklimiz bozulmaktadır.
TÜİK verilerine göre tarım sektöründe istihdam edilen kişi sayısı 2002’de 7 milyon 458 bin iken, 2022 yılı itibarıyla bu rakam 4 milyon 866 bin kişiye geriledi.
Bu durum son 19 yılda 2 milyon 592 bin daha az tarım çalışanı anlamına geliyor ve tarım sektöründe istihdam edilen kişi sayısının da yüzde 34,76 azaldığını ortaya koyuyor.
Türkiye’de tarımın milli gelirden aldığı pay 1990 yılında yüzde 17,1 iken, 2011’de yüzde 7,5’e 2020’de yüzde 6,6’ya, 2022’de yüzde 4,8’e geriledi.
2000 yılında 67 milyon 803 bin 927 olan Türkiye nüfusunun; 44 milyon 6 bin 274 (yüzde 64,9)’ü kentlerde, 23 milyon 797 bin 653(yüzde 35,1)’ü köylerde yaşıyordu.
2022 yılı sonunda ise 85 milyon 279 bin 553 kişi olan Türkiye genel nüfusunun 79 milyon 613 bin 279 (yüzde 93,36)’unun kentlerde, 5 milyon 666 bin 274 (yüzde 6,64)’ünün de köylerde yaşadığını TÜİK verilerinden öğreniyoruz.
Köylerde yaşayan nüfusun genel nüfusa oranının yüzde 6,64’e kadar düşmesi ve düşmeye devam ediyor olması tarım ve hayvancılığımız açısından endişe vericidir.
Köy ve kırsal nüfusun azalması tarım ve hayvansal üretimin azalmasının bir göstergesidir.
Türk tarım ve hayvancılığına vurulan en büyük darbelerden birisi de 23/07/2004 tarihinde yürürlüğe giren 5216 sayılı “Büyükşehir Belediyesi Kanunu” sonrasında köylerimizin adeta boşaltılarak kentlere göçün teşvik edilmesi ve 2002’de tarım sektöründe çalışan sayısının
7 milyon 458 bin iken, 2020 yılı Şubat ayı itibarıyla 4 milyon 866 bin kişiye gerilemesidir.
Yine Sosyal Güvenlik Kurumu(SGK) verilerine göre 2002 yılında Çiftçi Kayıt Sistemi’ne (ÇKS) kayıtlı 2 milyon765 bin olan çiftçi sayısı Türkiye nüfusunun 18 milyon civarında artmasına rağmen 2022 yılında yüzde 21,3 azalarak 2 milyon 177 bin 880’e düşmüştür.
Tüm dünya ülkeleri tarım sektörünün stratejik önemini bilerek hareket etmesine ve tarımı desteklemesine rağmen, Türkiye’yi yöneten AK Parti iktidarı 2003-2020 yılları arasını kapsayan 18 yılda 3 milyon 484 bin hektar verimli tarım arazisini imara ve yapılaşmaya açarak ya da amaç dışı kullanarak tarım sektörüne büyük bir darbe vurmuştur.
Bunun neticesinde Türkiye, Dünya tarım arazileri sıralamasında 11 sıra birden geriledi.
BM Gıda ve Tarım Örgütü(FAO)’nün yayınladığı istatistiklere göre, 2002 yılında 41 milyon 196 bin hektar tarım arazisiyle dünyada 23’üncü sırada bulunan Türkiye, 2019 yılında 37 milyon 716 bin hektarla 11 basamak birden gerileyerek 34’üncü sıraya düştü.
Devletin resmî kurumu TÜİK’e göre 2021’de Türkiye ekonomisi yüzde 11 oranında büyürke, tarım sektöründe yüzde 2,2’lik küçülme kaydedildi.
Bu durumun temel nedenleri arasında kuraklık, artan girdi maliyetleri, geliri düşen çiftçinin üretimden çekilmesi ve dışa bağımlılık gibi faktörler yer almaktadır.
Çiftçi gelirlerinin düşmesinin başlıca nedenleri arasında; zirai ilaç, mazot, tohum ve gübre fiyatlarının aşırı derecede yükselmesi gösterilmektedir.
The Economist’in beslenme ihtiyaçlarının karşılanmasıyla ilgili değerlendirmeler içeren Küresel Gıda Güvenliği Endeksi 2022 yılı sonuçlarına göre Türkiye gıdada kendi kendine yetebilen ülkeler sıralamasında son 10 yılda 13 sıra birden düşerek 49’unculuğa geriledi.
2013 yılında Türkiye 36’ncı sırada yer alıyordu.
Yine The Economist’in 113 ülkeyi kapsayan araştırmasına göre Türkiye gıda fiyatlarının erişilebilirlik düzeyi bakımından 80 ülkenin gerisinde kalarak 81’inci sırada yer aldı.
Tüm dünyada gıda fiyatları düşerken 2022 yılında ülkemizde gıda fiyatları TÜİK verilerine göre yüzde 76,8, ENAG’a göre yüzde 137,55 arttı.
Türkiye’nin dünyadaki tarımsal üretimden aldığı pay, 2002-2020 yılları arasını kapsayan 19 yılda yüzde 38 azalarak yüzde 2.11’den yüzde 1.31’e geriledi.
Son yıllarda ülkemizde meyve, sebze, tahıllar, bakliyat ve her türlü tarım ürünüyle, yumurta, et, süt ve süt ürünleri gibi hayvansal proteine dayalı gıda fiyatlarının fahiş miktarda artmasında aşağıdaki etkenler rol oynamıştır:
- Zirai ilaç, mazot, tohum, gübre, hammadde, enerji, yem gibi girdi maliyetlerinin ithalata dayanması ve fiyatların aşırı derecede yüksek olması.
- İklim ve doğa koşullarına bağlı üretim yetersizliği.
- Köylerin adeta boşaltılarak kentlere göçün teşvik edilmesi. 2000 yılında yüzde 35,1 olan köy nüfusunun 2022’de yüzde 6,64’e düşmesi.
- Köy okullarının büyük çoğunluğunun kapatılması sonucunda köyden kente göçün artması.
- Tarım ve hayvancılık sektörünün yapısal sorunlarının çözülememiş olması.
- Ürün tedarik zincirinde aracı sayısının fazlalığı ve zincir marketlerin fiyat belirleme tekeli oluşturması.
- Ülkemize Suriye, Afganistan, Irak, Afrika, İran ve diğer ülkelerden gelen 13 milyon civarında mülteci, sığınmacı, göçmen ve kaçak insan yaşaması sebebiyle tarımsal ve hayvansal üretimin artan talebi karşılayamaması.
- Tarım ve hayvancılık destekleme primi ödemelerinin çok yetersiz kalması.
2006 yılında yürürlüğe giren 5488 sayılı Tarım Kanunu’nun 21. maddesinde, “Tarımsal destekleme programlarının finansmanı bütçe kaynaklarından ve dış kaynaklardan sağlanır. Bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın yüzde birinden az olamaz” denmesine rağmen çiftçilere verilen tarımsal destek hiçbir sene bu yüzde 1 rakamına ulaşmamıştır.
Türkiye’nin 2022 yılı GSMH miktarı yaklaşık 15,6 trilyon TL olarak gerçekleşti.
Bunun yüzde 1’i 156 milyar TL etmektedir. 2022 yılında çiftçilere dağıtılan tarımsal destekleme toplamı bu rakamın yaklaşık dörtte biri olan 40,4 milyar TL olarak gerçekleşmiştir.
Bir ülkenin geleneksel beslenme tarzı aslında o ülkenin stratejik gücüdür. Bağımsız kalabilmesinin garantisidir.
Çünkü bu beslenme tarzı o topraklarda yüzyıllardır kendi insanları tarafından üretilmekte olan tarımsal ürünler üzerinde şekillenmiştir.
Bir ülkede tarımsal üretim ve beslenme tarzı birbiriyle iletişim halinde oluşmuş ve gelişmiştir.
Ormanlarını, köylerini, meralarını yok eden, fabrikalarını satan, tarım ürünlerini, tohumunu, tarım ilacını, gübresini hatta samanını bile dışarıdan alan, kaynaklarını en kötü ve en verimsiz şekilde kullandıran ülkeler, topraklarıyla birlikte ekonomik bağımsızlıklarını da hızla kaybetmektedir.
YORUMLAR