Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mehmet Tahir MİROĞLU

SİYASETİN KARA YÜZÜ!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 1923 sene-i devriyesinde başlayan siyasi parti devri, devleti oluşturan olgunun millet olduğu bilinci oluşturularak, halk yönetimi esası üzerine kurulmuştu. 1945 yılında çok partili sisteme geçiş yapılmış fakat partilerin ömrü kısa olmuştu. 1970’li yıllara kadar süre gelen dönemlerde darbeler yapılmış, sıkıyönetim ilan edilmiş, sağ-sol çatışmaları başlamış, terör, anarşizm, ekonomik sorunlar, yüksek enflasyon ve eğitim sorunları büyük çapta ortaya çıkmış, ülke değerli evlatlarını siyasal teröre kurban vermişti.1980 dönemine kadar süren bu kargaşa ile bir darbe daha yapılmış, işsizlik, açlık, sefalet, siyasi kriz ile ülke adeta iflas etmiş durumla çekilmez bir hale getirilmişti. 1995 seçimlerinde muhafazakar kesim olan Refah Partisi kazanmış, 28 şubat darbesiyle hükümet el değiştirmiş ülke tamamen tahrip edilerek 2002 seçimlerine kadar gelen kaos ortamından kurtulmak ve sorunlara çözüm bulmak maksadıyla erken seçim yapma kararı alınmıştı. Bu seçimde Ak Parti tek başına iktidara gelerek hükümeti kurmuş ve TBMM’ye girmişti. 

Ak Parti güçlü kadrosuyla birçok soruna çözüm bulmuş, ciğerleri tıkanan ülke bir nebze de olsa nefes almıştı. Ancak 2012’den sonra güçlü kadrosu değişen bu parti, tökezleyerek bir daha toparlanamamış ve 15 Temmuz 2016 yılında FETÖ terör örgütü darbesiyle ülke ağır bir yara alarak yönetim tamamen çökmüş, ülkeyi idare etmekte bir hayli güçlük çekerek iyice zayıflamıştı. Bununla beraber başlayan ekonomik kriz, terör, dış borç ve daha nice sorunlar ile önceden de hiçbir soruna çözüm üretemeyen siyasi partiler ağır bir patolojik duruma maruz kalmış, mevcut hükmet yürütmüş olduğu yanlış olan iç-dış politikası ile nepotizm stratejisiyle fikir çatışmasına ve ayrımcılığa yol açarak anayasanın 10. Maddesini ve dahi çoğu maddeyi ihlal etmiştir. Ülke de onlarca parti kurulmuş ve kapatılmıştır. Günümüzde ise 106 tane siyasi parti, 99 bin 389 faal dernek, 111.258 bin 571 vakıf kurulmuş durumdadır. 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu 5. ve 8. Maddelerde ifade edilen “en az otuz Türk vatandaşın bir araya gelmesiyle” siyasi parti kuruluşları gerçekleşir. Derneklerde ise bu sayı yediye kadar düşmektedir. 

Bu yapıların kuruluşunda kural yoktur. Eğitim seviyelerine ve vasıflarına bakılmaksızın bu hak tanınmaktadır. Ülkenin her yerine sirayet eden bu grupların çoğalmasına imkan tanınmakta ve bir bakıma sınıfsal ayrımcılığı da beraberinde getirmektedir. Siyasal kavramın ne olduğunu dahi bilmeyen bu demans kişilikli şahsiyetler, toplumun içine nifak tohumu ekerek fikir çatışmalarına neden oldukları sarih bir şekilde ortadadır. Başkanlık sıfatıyla sokak ve kahve siyaseti yaparak argolu kelimelerle birbirini suçlamaktan başka hiçbir işe yaramayan bu türedi tipler, genç beyinlerin ideolojilere kurban edilmesine, terörist örgütlere eleman sağlanmasına neden olmaktadır. 

Demokrasiden, haktan, hukuktan bahseden, bunları savunan bu demans kişilikler, hiçbir hakkı, hukuku gözetmeksizin saldırıya geçer, başkasının fikrine saygı duymadan linç edilmesine yol açabilecek kadar ileri gidebilmekteler.Despotluğa başvuran, liberal, liberal demokrasiyi ve hukuku ayaklar altına alarak, her seçim vakti geldiğinde gömlek değiştirip hayal tüccarlığına soyunurlar. Lüzumsuz işler ile milleti güderek acaib-i dekaik yaparlar. Siyasetin bir bilim dalı olduğundan bihaber olan bu tipler, bilgileri olmadığı halde sadece retorikle konuşurlar. Sözü Musa’nın davranışı Firavun’un olan bu güruh tekeden tele çalmaktan öteye gidemezler. Bunlar için halk kağıt mendil gibidir, verdikleri değer, işlerine yaradığın kadardır.Hiç sorduk mu acaba bunca siyasi parti, dernek ve vakıf var ama ne işe yarıyor diye? Bunun tek bir cevabı var… HİÇ! 

Siyaset nedir, ülkemizde siyaset ne durumdadır?Siyaset; Toplumsal sorunlara akılcı, bilimsel ve milletin lehine olacak şekilde çözüm üretmektir. Fikirsel çatışmaları en aza indirgemek ve toplumsal refahı sağlamaktır.Sosyal ve ekonomik kalkınma temeline dayalı politikalar üreterek devletin güçlendirilmesini sağlamaktır. Siyaset, ülkenin gelişmesini sağlayarak erdemli bir topluluk meydana getirmektir. 

Ülkemizde siyaset; ülkemizin yönetim şekli cumhuriyettir. Laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olduğu anayasamızın 2. Maddesinde ifade edilmiştir. Yasalar önünde herkes eşit anlayışı anayasa 10. Maddesinde yerini bulmuştur. Hak, hukukun, sağlık, eğitim, düşünce özgürlüğünün teminat altına alındığı, yaşama hakkın birincil kuşak hak olduğu gerçeği tüm anayasa kapsamı içerisine alınmış ve insanca yaşamayı sağlamıştır. Ancak yapılan reformlar birçok hukuksuzluğu, eşitsizliği dolaysıyla adaletsizliği ortaya çıkarmıştır. Anayasa 104. Maddesi ifadesiyle tek partili sisteme geçilerek toplumsal ayrışmaya kuvvetli şekilde mahal vermiştir. Yürütme-Yasama-Yargı tek elde toplanmış, sayın yetkilinin beyanı esas alınarak anayasa askıya alınmış, keyfi hareket edilerek liyakatın yerini sadakat almış ve böylece sömürülme düzeniyle eşitlik ve adalet kavramları yok olmaya mahkum edilmiştir.

Devletin kabadaylıkla yönetildiği, ona buna bağırarak, çağırarak, pestenkerani söylemlerle meydan okuyarak gündemi meşgul ettikleri açıktır. 

Bu bozuk yönetim şekli ile aklın, fikrin, bilimin yerine parasal güce değer verilmiş, dini, felsefi, tarihi, siyasi, hukuki gibi konularda bilgisi olmayan ilköğretim mezunlarının sırf parası olduğu için milletvekili seçildiği, bununla beraber ortaya çıkan Timokrasi anlayışı ve Hegemonyacı sistem gelişerek, oligarşi yönetim ile de doğrudan demokrasi ayaklar altına alınmış, halk tiranlık sistemine mahkum edilmiştir. 

Halkın oyuyla seçilen sayın yetkililer halka yardım yapılması gereken yerde ağır cezai yaptırımlara tabi tutarak, kendileri ise devletin bütün kaynaklarından karşılıksız yararlanmak suretiyle tezat bir duruma mahal vermektedirler. Dolaysıyla halkı müdemmag bir duruma koydukları ve madik attıkları bariz bir şekilde ortadadır. İmam-i Gazali Nasihatu-l müluk kitabında manidar bir söz söylemiştir. “Herkes bilir ki sultanlarda vefa yoktur ve dostluklarına güven olmaz. Onlar birinde bir menfaat görmedikten sonra herhangi bir ikramda bulunmazlar. Menfaatlerini elde ettikten sonra tanımazlıktan gelirler.” Diye… 

Mevcut sistem ile milletvekili iki yıllık mesaiden sonra özlük haklarına kavuşarak emekli olabilmekte, her ay aldıkları 97 bin TL’nin yanında üç ayda bir ikramiyeleri ve emekli maaşları olan 233 bin TL ve daha birçok yardımdan karşılıksız yararlanmaktadırlar. Partilere yapılan yardım ise 5 milyar TL olup erken seçim halinde üç katı kadar hazineden maddi yardım alabilmekteler. 

Ayrıca bakanlıklara yapılan harcamalar dudak uçuklatan cinsten olduğu gerçeği de apaçıktır. İlim ve kültür yoksunu, cehaletin had safhasında olan, bağırmaktan, arbede ve kavga çıkarmaktan başka hiçbir işe yaramayan ve mecliste yönetimi sağlayamayan bu güruh, halkı nasıl yöneteceği gerçekten düşündürücü ve ironidir. Millet açlık ve sefaletle boğuşurken, emekli olmak için yıllarca canla başla çalışırken, gecesini gündüzüne katarken, bu gurüh bolluk içinde yüzmektedir. Halkımın hakkı yok sayıldığı, sosyal devlet ilkesinin açıkça ihlal edildiği, sistemin dengesizliği ve yetkililerin kat-i surette görevlerini ifa edememeleri, iş bilmedikleri ortadadır. Asgari ücretini aylarca tartışan bu güruh tartışmış oldukları ücreti bir saatte masada bırakarak kalktığı gerçeği de inkar edilemez. 

Yıllarca çalışan halk işsiz, aşsız, borç batağında sürünmekte, ağır vergiler, kredi borçları, baskılar, gereksiz yere yazılan cezalarla boğuşur durumda iken, iki yakaları bir araya gelemeyen bu vatanın öz evlatları artık baş edemeyecek duruma gelir ve maalesef intihar ederek yaşama veda ederler. Bunlar koltuklarında rahat oturup, milleti sevdiğini, devleti sevdiğini söyleyip nara atarlar. Oysa hiç biri bu devleti karşılıksız sevmez, şimdi halk sormuş olsa; eğer bu ülkeyi seviyorsanız siz de milyonluk araçlara binmekten vazgeçin, gereksiz harcamalardan sakının ve asgari ücret alın, dokunmazlıklarınız kalksın, mademki halk için çalışıyorsunuz halkla eşit dereceye gelin, bizde size inanalım. Varsa öyle bir ülke sevdanız buyurun. Müsterih olun bunlar sizi duymayacaktır. 

Bu ülkede kimin sesi daha gür çıkıyorsa ve kim daha iyi vaatlerde bulunuyorsa iyi siyasetçi odur mantığı ile hareket ediliyor. Toplumda siyasetin yalan üzerine kurulduğu algısı hakimdir. Oysa siyaset sorunlara çözüm üretmektir.Kof çıkan bu güruh medya aracılığıyla karayı ak gösterip fukara halkı uyutmaktadır. Uyan ey halkım uyan daha ne kadar güdüleceksin! 

Bir türlü bilim ilerlemiyor, teknoloji gelişmiyor, ekonomi düzelmiyor, borç bitmiyor, işsizlik gün geçtikçe artıyor, yoksulluk yükseliyor, dışa bağımlı hale getiriliyoruz, Her karış toprağı şehit kanıyla sulanmış olan bu kutsal topraklar bu gurühün itibarı için ele peşkeş çekilmektedir. Bir zamanlar rakı masalarında yönetilen ülke, kumar masalarında peşkeş çekilmişti, şimdi ise rant uğruna, kibir ve daha da zengin olayım düşüncesine mahkum ediliyor. Mahkeme-i kubra da bunca vebalin altında nasıl kalkacaksınız. Bu alemin fani olduğunu bilmez misiniz? Hayatın yalan olduğu, ecelin ansızın geldiğini, bedendeki canın emanet olduğunu, yarın mahşer günü dava edileceğinizi düşünmez misiniz?Afallandınız artık. Foseptik çukuruna dönmeden bırakın gidin.

Bu sistem nasıl düzelir? Naçizane fikrim;Bu halkın yapması gereken ilk iş yerel yönetimlerin güçlendirilmesini sağlamak, İşi ehline vererek kendi alanlarında profesör olmuş hukukçu, sağlıkçı, eğitimci, mühendis vs gibi şahsiyetlere gereken önem ve değer verilerek seçilmesine olanak tanımak, Seçilen kişilerin de ülkeyi kalkındıracak güçlü projelerini halka sunmak, Hak ve adaleti savunacak gerekli yasaları oluşturmak, Gereksiz harcamalardan kaçarak, halk ile eşit mesafeye gelmek, insani değerleri kuşatan, devletin bekası, milletin huzur ve refahını ön planda tutan bir anlayışın hakimiyeti ile hareket ederek, gerekirse bunu sözleşmeyle teminat altına almak suretiyle gerçekleştirebilir. Devletin ilimle, fenle, en iyi teknolojiyle, turizm, tarım, hayvancılık ve balıkçılığın geliştirilmesiyle, tüm enerji kaynakların doğru şekilde kullanılmasını sağlamakla, tam teşekküllü üretimle, sorunlara kalıcı çözüm bulmakla, yüksek eğitim seviyesiyle, sorunsuz sağlıkla, liyakatla, milletin hakkını millete vererek yönetmek şartıyla sistemde düzelme yapılabilir ve refah ortamı oluşabilir. 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir