Gazetecilik, halkın sesi olma görevini üstlenmiş bir meslektir. Ancak ne yazık ki, Polat çifti davasında Tam 40 yıl ile yargılanan fenomenlerin Cumhuriyet Başsavcılığı’nın tahliye kararına yapılan itiraz reddedilirken, bir gazetecinin hastanedeki ihmalleri gündeme getirdiği için aldığı ceza, adalet sistemimize dair ciddi soruları da beraberinde getiriyor.
Adaletin Çifte Standardı
Gazeteci, lösemi hastalığından kaybettiği çocuğunun ardından yaklaşık 10 yıl sonra, annesini de aynı hastalık şüphesiyle hastaneye götürdü. Hastanenin Samsun’a sevk etmesi sonucu doktor, biyopsi için bir ay sonraya gün verdi. Bu süre zarfında, gazeteci ve annesi büyük bir psikolojik çöküntü yaşadı.
Belirtilen tarihte, ameliyathane önünde saat 9’da beklenmesi gerektiği söylendi. Ancak saatler geçmesine rağmen doktor ortalıkta yoktu. Gazetecinin, annesinin sağlık durumunun kötüleştiğini belirterek hastane personelinden doktora haber vermelerini istemesi üzerine personel, adeta dalga geçercesine “İşiniz ne, bekleyin” gibi ifadeler kullandı ve ellerinde telefonla oyun oynamaya devam etti.
Gazetecinin Haberi ve Mahkeme Süreci
Bu olaylar karşısında dayanamayarak, yaşanan mağduriyeti O anki psikoloji haliyle göstermek amacıyla hastane personelinin fotoğraflarını çekip sosyal medya hesabında paylaştı. Ancak bu paylaşımlar, hastane polisleriyle yapılan görüşme sonrasında yarım saat içinde kaldırıldı. Buna rağmen, gazeteciye “suça meyilli” denilerek 2 yıl hapis cezası verildi. Mahkemede hakim, “Benim de elimde telefon var, benim de haberimi yapsana” diyerek gazeteciyi psikolojik olarak baskı altına aldı ve adeta cezalandırıldı. Ve suç kişisel verileri yaymak yapılan haberde ne bir personelin adı ne doktorun adı veya tc Numaraları dahi yokken bu nasıl bir kişisel verileri yayma cezası…?
3 Aylık İtiraz Süreci ve 4 Ay Cezaevi
Gazeteci, aldığı ceza için yaptığı itiraz başvurusunun 3 ay gibi kısa bir sürede reddedilmesi sonucu 4 ay boyunca cezaevinde kaldı. Bu süreçte yaşadığı psikolojik darbeler, gazetecinin zaten kaybettiği evladının ardından yaşadığı travmayı daha da derinleştirdi. Gazeteci, “Bu nasıl bir adalet?” diyerek hukukun tarafsızlığına ve adil yargılanma hakkına olan inancının zedelendiğini belirtti.
Toplumun Vicdanı Sarsıldı
Hastanedeki ihmallerin ve bürokrasinin halkın sağlığı üzerinde yarattığı tehlikeler gündeme getirilirken, gazetecinin yaşadığı bu süreç, adalet sistemine olan güveni ciddi anlamda sarsmıştır. Adalet, herkes için eşit olmalıdır; ancak bu olayda, hastane ihmalini gündeme getiren bir gazetecinin cezalandırılması, hukukun bağımsızlığını ve tarafsızlığını sorgulatan bir tablo ortaya koymaktadır.
Basın Özgürlüğü ve Hukukun Üstünlüğü Tehlikede mi?
Basın özgürlüğü, demokrasinin temel taşıdır. Bu olayda, sadece görevini yapan bir gazetecinin ağır bir şekilde cezalandırılması, kamuoyunda büyük bir tepki yaratmıştır. Hukukun üstünlüğüne olan inancımızı kaybetmememiz gerektiği gibi, adaletin sağlanması adına yetkililerin bu tür olaylara karşı duyarlı olmaları ve toplum vicdanını rahatlatacak adımlar atmaları elzemdir.
Adaletin kılıcı herkese eşit kesmeli. Peki ya burada kesmedi mi?
KAYNAK: TURANINSESİ 🇹🇷 🎙MEDYA
HABER: Cemal PEKER 🇹🇷